22 Eylül 2011 Perşembe

bunalım bi yazı daha.


büyümek istedik dimi hep? büyümek demek, küçücük ayaklarımıza olması için can attığımız güzel topuklu ayakkabıların tam olması demek değilmiş işte sadece.

küçülse ayaklarım yine. annemin elinden tutup gezmelere gitsem, sonra toplayıp ayacıklarımı misafirlikte uyusam.

beyaz dantelli çoraplar giysem yine. o beyaz çoraplar kirlense sokakta oynarken. sonra yırtılsa. "aa bak patates çıkmış anne!" desem kahkaları patlatsam..

sonra daha da küçülse. patikler örülmüş olsa güzelliğine :)

sonra ana rahminde bebe olsam anneme tekmeler atsam. yine annemin üzerime bi sürü hayali olurdu dimi; mutlu olsun, güzel bi mesleği olsun diye. sonra o ayaklar büyüyüp annemin deyişiyle düven kadar olsa onu yine mutsuz edicek yaşa gelmiş olurdum herhalde...

12 Eylül 2011 Pazartesi

böceğime..



evet şuan tıpkı o gün gibi duşuma girdim çıktım, ve bilgisayar başındayım. evet evet birazdan sen arayacaksın. arayacaksın ve o gün sinirle dışarı çıktığım gibi dışarı çıkmıcam. sinirliysem dışarı çıkmamayı tercih edicem. arıcaksın ve bana neredesin diye soracaksın görüşelim diceksin. ben de tamam canım diyip hazırlanıp senin sevdiğin kırmızı, önü fiyonklu bluzumu giyip dışarı çıkıcam. sonra dolaşıcaz, markete alışverişe gitmek de yok. sadece senle vakit geçiricem. en geç 6 gibi de evime dönücem tartışmadan ve sinirle hata yapmadan...

sonra eve geldiğimde seni aradığımda güzel güzel konuşabilicez.öptüm canım diyip kapatıcam. belki de seni seviyorumu sen eklersin. (....), tamam tamam ben eklerim.

bi sonraki günde balık tutmaya benle gidersin. bi sürü güzel fotoğraf çekiliriz, bu sefer pillerimin şarjı var. mangalımızı da yaparız. eve dönüş yolunda da bi sahil yaparız olmaz mı? akşama facebooka girersin çok konuşmayız sen takılırsın arkadaşlarınla.. silmezsin ama beni.. açıklama yapmak zorunda da kalmazsın. ben de seni o kadar çok aramam..

sonra bugün içimde acıyla uyanmam. ne olduğumuzu bilmiyorum gibi cümleler kurmam mesela. seni ararım günaydın canım, neredesin derim.. sen işine gücüne bakarsın. bütün gün yalnız başıma evde kapanıp oturmam ben de. seni ararım akşam üzeri ,işten çıktıysan görüşebiliriz.. sana sarılabilirim mesela... evet tam şu saatlerde 17.10da. senin yanında olabilirim.

gerçekten ayrılmadığımızı bilmek istiyorum.. sadece biraz bunalmış olabilirsin. ama sakın uzaklaşma.. sesini duyabileceğim uzaklıkta ol sadece, yanımdan ayrılma, elimi de sakın bırakma...

23 Ocak 2011 Pazar

bu daha ne ki :)


sakarlık yapmak benim kaderim, yaptığım işe dikkatimi versem de vermesem de illa başıma geliyor..

yine paramın bitmek üzere olduğu bir gün yemekhaneye gitmiştim. paramı hazırlamış kuyruğa geçmiştim. (bizim yemekhanede de yemek sırasının hemen yanından yemek masaları başlar. hatta insanlar bu masalarda yemek yemekten hiç hoşlanmazlar. gelip geçen bi sürü aç insan, tablotlarına tip tip bakıp günün menüsünü o masalarda yemek yiyen insancıklardan öğrenirler.) arkadaşımla sohbet ederek sırada ilerliyorduk, bir yandan da bozuk paralarımla oynuyordum. sonra kendimi öyle kaptırmış olmalıyım ki paraları elimden kaçırıverdim. ne yazık ki yan masada oturan o zavallı yemek yiyen arkadaşın yemeğinin içine girdi. bir anda her şey donuverdi sanki. elimden paraları nasıl olur da oraya düşürmeyi başarabilmiştim. yemeğini yiyen arkadaş ağzındaki lokmayı yuttu ve bana baktı, göz göze geldik. yemeğindeki parayı kaşıkla itmeye çalışırken ben panik bir hal içinde hızlı bir hamleyle yemeğinin içine elimi sokup alıverdim. çocuk naptığımı anlamaya çalışan gözlerle bana şaşkın şaşkın bakıyordu. öyle utandım ki çocuktan bi dünya özür dileyerek sırada ilerlemeye devam ettim. sonra çocuğa dönüp bir daha bakamadım bile. o anda yapmış olduğum hareketin - elimi bi güzel yemeğinin içine sokarak parayı almış olmam- parayı yemeğin içine düşürmüş olmamdan daha mükemmel bir hareket olduğunu çok sonra anlayacaktım...

haydiin hep berabeer :))

20 Ocak 2011 Perşembe

rüyamda özel öğretim yöntemleri hocamı burnunu karıştırırken gördüm. sınavı da kötü geçmişti neye işaret olabilir acaba :D:D

19 Ocak 2011 Çarşamba

süt mısırlı çerezza aşkına


bugün kendime gülmekten karnıma ağrılar girdi. ben ne pis bi kız oldum ya :))

bugün memleketime gitmek üzere otobüse bindim. cam kenarı denk gelmişti şanslıydım. yanıma da hanım hanımcık bi kız oturdu. otogar da yolculuk sırasında atıştırmalık falan almıştım, ikram edilen meşrubatı da bedavaya getirdim tabi. süt mısırlı çerazza aldım. ne zamandır almaya niyetleniyordum hep fıstıklısı kalmış oluyodu. neyse aldım oturdum. yanımdaki hanım kıza da ikram ettim teşekkür etti almadı tabi. ben yemeye başladım tabi keyfini çıkara çıkara. yarısını yedim yemedim burnumda bi kaşıntı oldu. hani dedim hapşırmam herhalde. bi tane daha attım ağzıma cipsten. bir iki çiğnememle birlikte hapşırmam bir oldu. ağzımı nası kapatacağımı şaşırdım. son dakkada yetiştim kapadım. sonrasını anlatmayım zaten malumunuz :D selpağımda yeni bitmişti. cebimde son kalan mendile de arkadaşlarla konuşurken sakızımı sıkıştırmıştım. sadece o mendil var tabi. bu damla sakız aromalı mendili kullandım. işin kötüsü daha sonra geliyordu. şöle bir camdan dışarı bakim dedim ki, cam kenarına oturmaz olaydım. evet cam çerez olmuştu. ama böyle cam olduğu gibi kapanmamıştı canım. yine de belirgin olan iki üç adet kırıntı vardı. o an kıpırdayamaz oldum. kafamı camdan içeri çeviremedim. silsem dikkat çekmiş olucaktım. belki de hanım kız görmemişti. hapşırmamın ardından böyle bişi yaparsam farketmemiş olsa bile anlıcaktı. başımı eğdim bi ara kendi kendime güldüm. hani dışardan da adama benziyoruz, süslü püslü bi kızcağız :) ama camlara tükürüyoruz, çocuk yapmaz bu yaptığımı. yemin ediyorum boynum ağırdı camdan içeri yüzümü çeviremedim:) iyi ki de çevirmemişim ki daha sonra farkettiğim şey daha içler acısıydı... kaşlarımın altına yapışmış olan cips! bi de aynaya bakmıştım kim sorarsa olasılıkları düşünerek(!)

12 Ocak 2011 Çarşamba

midem artık sınırları zorluyor. koca bir yıldır bunu yaşıyorum. kullanmadığım adını bilmediğim mide ilacı veya mideye iyi gelen bitki kalmadı. doktorum adeta bilmece gibi ilaç kullanma talimatları vermeye başladı; yemek yemeden hemen önce bunu, ağzına iki lokma attın diyelim hemen bunu içeceksin, yemeğin bitmek üzereyken bunu, yemeğin bitti masadan kalkıp ileri iki adım attıktan sonra şu ilacı falan diye uzayıp giden...

dışarı adımımı attığımda ise hangisini nasıl içeceğimi bilmiyordum, hepsi birbirine girmişti. tabi eczaneye gittiğimde beni nelerin beklediğini bilmeden. eczacı, doktorun yazmış olduğu talimatları ilacın üstüne yazmaya çalışırken iyice karıştırdı. açken içilmesi gerekeni tokken ya da günde üç defa bir taneyi günde bir tane üç defa gibi.

sonuç olarak ben ilaçları doğaçlama kullanıyorum. enstantene gelişen hislerle...

aslında şifam belli stresten uzak olabilmek, son 6 ay inşş dicem ama ondan sonra da iş güç telaşı falan ben en iyisi mideyi aldırayım, temiz..

6 Ocak 2011 Perşembe

bir insan bir günde bu kadar patavatsızlık yapabilir, bu kadar mantık süzgecinden geçirmeden konuşabilir! tebrik ediyorum kendimi. uykulu uykulu ne dediğimi bilmeden konuşuyor gibi hissediyorum kendimi!!

2 Ocak 2011 Pazar

evet yine ilginç farklı düşüncelere sapmak üzereyim. üzerimden atamadığım kabul edemediğim bi kaç his barındırıyorum. dinlediğim her şarkıda inanılmaz acıtasyona bağlamama neden olan bişi bu. elimde olmadan bi melankoli bürünüyo üstüme. istanbula geliyorum evin kapısından içeri adımımı atıyorum o kadar insanın içinde kendimi yalnız hissediyorum. hiç kimseyle konuşmak istemiyorum. sonra içimden sabret mezun olmaya az kaldı diyorum. aslında evde bi sorun olduğu da yok şuanda ama. duygusal bi uzaklık hissediyorum evdekilere. anlatılmaz. onlar benim hiç bişeyimmiş gibi. arkadaş bile değil gibi. bir şeyler paylaşmak bile istemiyorum. onlara karşı kurduğum her cümle anlamsız oluyor. kendi içimde yaşadığım bi kaç sıkıntı da üstüne tuzu biberi oluyor.
insanlara gıcık oluyorum ayrıca hepsi o kadar benciller ki . yolda yürürken bile! bense ne kadar karşımdakini düşünürken kendimi küçük düşürüyorum..

en huzurlu yer insanın ailesinin yanı..