21 Ekim 2010 Perşembe

burnumu sokmadığım başka ne var?


inanın son 3 yıldır girişip tamamlamadığım o kadar işe kalkıştım ki. ilki tiyatro oldu gittim bi kaç ay baya bi para bayıldım kulübe de, sıra oyuna geldi seçmeler falan ben caydım. nedenim de sık sık ailemin yanına gidemicek olmamdı. neyse sonra dansa heveslendim ama onun kursuna gidemeden kaldı. bi ara da, aslında yeteneğimin olduğunu küçüklüğümden beri düşündüğüm ama bi türlü kendimi geliştirmemin kısmet olmadığı resime sardım, ona da zaman ve bütçe ayıramadım ve yalan oldu. sonuç hiç bişidi ama yeni insanlar tanımak güzel oldu.

he bu yaz bi de tenise gittim gerçi onu zamanım olsa hep yapmak isterim güzeldi valla çok keyifliydi:)

son bombam ise basketbol hakemliği kursu. evet hiç alakam bile yoktu, en fazla bi yerde maça denk geldiğim zaman izlerdim keyif de alırdım ama gerçekten her bi kuralını bilerek izlemişliğim yoktu. aa aslında düşünürsek ilkokulda basketbol takımı seçmeleri için de heves etmiştim uzun boylu olduğumdan falan değerlendirmek istemiştim de sadece öyle kaldı sırf hocanın bağırmalarından korkup bırakmıştım. belki de ilerleyebilirdim. ayrıca bu akşam o hocanın çok rahatsız olduğunu öğrendim, ölümünü bekliyorlarmış. öyle bağırırdı falan ama iyi adamdı sade bi insandı severdim gerçekten, çok üzüldüm.

neyse sonuç şu ki kursun bu akşamki bölümü çok keyifliydi. uygulama bölümü. gerçekten istersem yapabilirim bunu ama çok çalışmam gerek. kendime acayip güvenmeden maça adımımı bile atamam. inş geliştirmek için çok çalışıcam. annem bu işi de yarım bırakıcam diye çok korktu sürekli destek çıktı,saolsun :) ama yarın kursun son günü. sınava giricem de bakalım ne hatırlıyo olucam :)

ortamı da çok güzeldi. insanları çok sıcak ve gerçekten bişi yapmak istiyorlar. hepsini çok sevdim.

düdüğümü de yalnış almışım o ayrı bi komediydi zaten dalga geçtiler, istanbula kısmetse haftaya bi gideyim ilk işim doğru düdüğü almak olacak :) ayrıca bu akşam kulaklarım düdük sesinden dolayı az işitiyo. bağıra bağıra konuşasım gelio adeta :) umarım uzun sürmez bu durum..

6 Ekim 2010 Çarşamba

stajda ki ilk gün

evet bu kız bildiğiniz öğretmen olma yolunda emin adımlarla yürüyor:) öğretmen lisesi üniversite derken sıra geldi staja.. hayatımın en zevkli günlerinden biriydi dün. çok heyecanlıydım. sabahın köründe kalktım yola çıktım. hocamla birlikte günün ilk dersine girecektim.

öğrencilerin ilginç bakışlarıyla öğretmen masasına doğru ilerledim. hocaya "hocam kızınız mı?" bile dediler. biri " öğretmenim abla niye konuşmuyo?" dedi. o çocuğu parçalıcaktım, ben heyecandan ölüyorum zaten üstüme geliyor. hoca da cevabını verdi" o abla değil öğretmen" böle bi artizlendim ki o an inanamazsınız. sonra hoca döndü bana "o size kendini tanıtsın isterseniz" dedi. ben hocaya kaş göz yapıyorum hayır daha değil falan gibi ama :) faydası yok titreyen bi sesle adımı okulumu falan saçma sapan şeyler söyleyiverdim.-o an ilkokulda ayağa kalkmış kendimi tanıtıyormuş gibi hissettim, annemin babamın ne iş yaptığını söylemek bile geldi aklıma:)-sonra öylee işte dedim bitirdim. o kadar kendime güvensiz görünüyordum ki utandım kendimden. güldüler bana o veletler.gerçekten çok utandım. ama diğer sınıfta daha kendimden emin konuştum beni sevdiler de:) kızlar ayy çok tatlı falan dediler:P diğer sınıfta ise güvenim bi kat daha arttı vücut dilimi de kulanarak konuşmaya başladım. artık dördüncü derste ise tamamdır dedim içimden yapıcam ben bu işi. öğrencilerle birebir dialoga da girdim falan rahatladım biraz. hocamın dediklerininde faydası oldu tabi. onları bebe olarak gör, büyütme gözünde dedi. şimdi hepsi gözümün önünde konuşmasını bilen, okul üniformalarıyla kundaklanmış bebekler:P şaka bi yana da hepsi canavar gibi. biz böyle değildik. çok fena bi jenerasyon gelio çatır çatır :)

en ilginci de liseye kadar hep o sıraya geçen ben olmuştum zil çaldığında. ya da ilk zil hep benim içindi. şimdi ilk zili duyunca kale bile almadan ikinci zili bekler olmak çok hoş bi his:) öğretmenler odasında çay saatinde takılmalar falan:P öğrencilerin koridorlarda merhaba öğretmenim diyerek yanımdan geçmeleri hepsi çok güzell:)

büyüdüğümü bi kez daha hissetmek, belki de buruk bi şekilde.. hep geçmişe olan özlem vardır ya, inatla zamanı yaşamayı istememe durumu yani..

nese aslında gerçekten güzel bi meslek seçmişim onu anladım. gerçi bi seçim yapamadım her şey şans eseri önüme geldi ama güzel bi şansmış.. umarım bundan sonra da her şey güzel olur, şansım yaver gider inş :)

1 Ekim 2010 Cuma

her şeyden habersiz beta balığı..


ivet bunalım günlerden biri daha geçti gitti. parasızlık canıma tak etti şuanda. şu ayı bi atlatsam rahata kavuşucam ama bakalım inş. bugün staj için alışık olmadığımız klasik bi kaç kıyafet bakmaya çıktık arkadaşlarla. ben de neyime güvenip çıktıysam, sanki param var da cimrilikten ödenmio o faturalar aidatlar. gittik gezdik naiutilusu bi güzel ama ben yalandan gezdim. bişi alamadım tabiki. ama vazgeçemediğim bi huyum var cebimdeki son para dahi olsa canım ne isterse onu yerim abicim:) gittim öle de yaptım. oysa yemekhaneye gidilcekti bu akşam idareli oluncaktı da, ben buyum işte yemeğe verdiğim paraya acımıyorum. tabi gündüz yemeği erken yediğim için gece erken saatte karnım acıktı. evde ne var ne yok diye bi arandım. pakette taneleri sayılabilecek bi makarna buldum. ve onu sevdiğim şekilde özenle bezenle pişirmeye başladım. makarna bi yandan pişmeye devam ederken de fatmagülün suçu ne? dizisinde ne olup bittiğini de kaçırmamak adına salona girip çıkıyordum. gözüm birden sehpanın üzerindeki fanusta bulunan, ev arkadaşımın sevgilisinin hediye ettiği beta cinsi balık gözüme takıldı. birden aklıma balık ekmek yemek istediğim geldi. sonra kendimden korktum bi süs balığına bakarak bunu nasıl düşünmüştüm. oysa o fanusta her şeyden habersiz, keyifle, bi kaç saniye sonra ona doğru baktığımı bile unutacak şekilde yüzüyordu. ben öğrenci ve açtım her şeyi yapabilirdim...

ama makarnayı tercih ettim tabi:)