23 Aralık 2010 Perşembe

dün ev arkadaşlarımdan biri sevgilisinden ayrıldı. anlatmak istediğim arkadaşın sevgilisiyle yaşadıkları, ayrılığın nedeni falan değil. daha vahim olan kız ağlarken arkadaşlarının dedikleri!
ya tamam kız ağlıyor ediyor, tamamen duygularının elinde; sinirli, üzgün, sonrası için belirsiz duygular içinde, arkadaş daha da bunu neden coşturur ki arkadaşım. orada ağlıcaksın, sana omuz olacak, dinleyecek seni, yalnız olmadığını hissettirecek. bu insanların kurduğu cümleleri dile getirmek istiyorum.

-olsun boşver hayatın sonu değil ya bidaha seviceksin.
-bir daha aşık olmacakmışsın gibi geliyor sana şimdi ama emin ol olacaksın.
-yanında başka biri olacak bundan sonra o artık yok(!)

bu kızcağız ağlıyoken verdiler damardan bu sözleri, direkt intihara sürükleyeceklerdi. kız ölmek istiyorum falan demeye başladı bu cümleleri duyunca. kız daha ayrılığı kabullenemiyoken kızın hayatından sildiler çocuğu, ikisinin yanına da kondurdular birilerini hayde bakalım buyrun. sonra kız gitti uyudu da kurtuldu.

aslında işin doğrusu iki güne barışırlar ama böyle şeyler yaşanıyor işte..

19 Aralık 2010 Pazar

hele hele mutsuz olmak çok kolay.. bunun formülünü söylemeye gerek bile yok!

17 Aralık 2010 Cuma


mutlu olabilmek aslında çok kolay... sadece biraz gözardı.. ama karşılıklı yani. fiil çekimi şöle olabilir; gözardış . :P

3 Aralık 2010 Cuma

biraz rahatlamak için siz de dinleyin

deli gibi uğraştığım ödevi hoca almadı. daha önce tam olarak ne istediğini, nasıl olması gerektiğini çok sordum ama net bir şey söylememişti. sinirlerimin son haddini zorlayarak yapmıştım bu ödevi, gecenin bi yarısında ben bu saçma ödevle uğraşıyorken o adam mışıl mışıl uyuyo diye de söyleniyordum "uyuyamayasın inş diye!". neyse sonuç kabul etmedi erteledi falan filan.şimdi en baştan tekrar başlıcam.

sonra okuldan çıktım gitmem gereken bi doktor randevum vardı. aceleyle para çekmeyi de unutmuştum. akbilimdeki son parayla kadıköye gidebileceğimi umut etmiştim. otobüse biner binmez hayal kırıklığı tabi. hatta ayağım kaydı otobüsten sinirle inerken babetim ayağımdan kaydı çıktı. arkama bakmadan nasıl gittiğimi ben biliyorum, gerçi bi de görenler!

sonra vapurda canım acayip simit istedi. aldım simidi ama benim telli dişlerim o kadar sert bi simidi çiğneyecek kapasitede değil tabi. sonra yanımda çay içen amcaya ikram edermişçesine "ister misiniz?" dedim:) amca teşekkür etti daha sonra yemediğimi görmüş olacak ki "inerken martılara at sen o simidi" dedi. biraz zaman geçince yavaş yavaş indim aşağı. martılara fırlattım denizde taş sektiricesine. ama bir martı bile kaale almadı beni.

karaya indiğimde de pisi pisi dediğim kediler bile dönüp bakmamıştı...

ardından benle iddalaşan bi seyahat acentası çalışanı da ayrı bi olaydı. bidaha oraya gideyim özellikle onu bulup yaptığı hatayı yüzüne vurucam!

sonra otobüste yanımda oturan teyze ve torunu. ikili koltukta üç kişi oturduk. en sonunda da beni yanından kaçırtmayı başardı. yanına geçtiğim teyze ise ayrı bi olaydı. sanki haftalardır su altına girmemiş gibi ter kokuyordu. bunu düşünüp o insandan rahatsız olmak bile kendimi kötü hissettirmişti. teyze de inatla benle konuşmak istiyordu. koltuğun iyice ucuna gidip uyuyo rolü yapmak zorunda kaldım az az nefes alarak.. son 20 dakika kala kendimi başka koltuğa attım.

şimdi ise içimde buruk ifade edemeyeceğim bi hisle gidip uyuyacağım..

aslında sevgilim var ama yok gibi bi his..

1 Aralık 2010 Çarşamba

o değil de napsak bu yılbaşı??


an itibariyle aralık ayına girmiş olduğumuzu farketmiş bulunmaktayım. uff geldi geçti bi yıl yahu..
şimdi başlıcak yılbaşında napalım muhabbetleri, aslında kasımda başlamıştı bile. her kafadan bi ses çıkacak. "ben bu yıl başında istanbuldayım bak haa ona göre" diye başlayan muhabbetler ama yılbaşında ilk istanbulu terk edenler o insanlar olacak. sonra bir de" aa bak bu sene son yılımız abii yapalım bişiler" cümlelerini de unutmamak lazım.

tam bi fiyaskoyla son bulan bursa'da ki 2008 yılbaşı hatırlanacak:) sonra bişi yapmasak mı acaba denilecek :)

sonuç; plan yapma hevesinde olduğumuz arkadaşlarımız ortadan kaybolacak :) bu bi gerçek kimse alınmasın :) son dakika da yapılan başka bi plana dahil olunacak...

21 Ekim 2010 Perşembe

burnumu sokmadığım başka ne var?


inanın son 3 yıldır girişip tamamlamadığım o kadar işe kalkıştım ki. ilki tiyatro oldu gittim bi kaç ay baya bi para bayıldım kulübe de, sıra oyuna geldi seçmeler falan ben caydım. nedenim de sık sık ailemin yanına gidemicek olmamdı. neyse sonra dansa heveslendim ama onun kursuna gidemeden kaldı. bi ara da, aslında yeteneğimin olduğunu küçüklüğümden beri düşündüğüm ama bi türlü kendimi geliştirmemin kısmet olmadığı resime sardım, ona da zaman ve bütçe ayıramadım ve yalan oldu. sonuç hiç bişidi ama yeni insanlar tanımak güzel oldu.

he bu yaz bi de tenise gittim gerçi onu zamanım olsa hep yapmak isterim güzeldi valla çok keyifliydi:)

son bombam ise basketbol hakemliği kursu. evet hiç alakam bile yoktu, en fazla bi yerde maça denk geldiğim zaman izlerdim keyif de alırdım ama gerçekten her bi kuralını bilerek izlemişliğim yoktu. aa aslında düşünürsek ilkokulda basketbol takımı seçmeleri için de heves etmiştim uzun boylu olduğumdan falan değerlendirmek istemiştim de sadece öyle kaldı sırf hocanın bağırmalarından korkup bırakmıştım. belki de ilerleyebilirdim. ayrıca bu akşam o hocanın çok rahatsız olduğunu öğrendim, ölümünü bekliyorlarmış. öyle bağırırdı falan ama iyi adamdı sade bi insandı severdim gerçekten, çok üzüldüm.

neyse sonuç şu ki kursun bu akşamki bölümü çok keyifliydi. uygulama bölümü. gerçekten istersem yapabilirim bunu ama çok çalışmam gerek. kendime acayip güvenmeden maça adımımı bile atamam. inş geliştirmek için çok çalışıcam. annem bu işi de yarım bırakıcam diye çok korktu sürekli destek çıktı,saolsun :) ama yarın kursun son günü. sınava giricem de bakalım ne hatırlıyo olucam :)

ortamı da çok güzeldi. insanları çok sıcak ve gerçekten bişi yapmak istiyorlar. hepsini çok sevdim.

düdüğümü de yalnış almışım o ayrı bi komediydi zaten dalga geçtiler, istanbula kısmetse haftaya bi gideyim ilk işim doğru düdüğü almak olacak :) ayrıca bu akşam kulaklarım düdük sesinden dolayı az işitiyo. bağıra bağıra konuşasım gelio adeta :) umarım uzun sürmez bu durum..

6 Ekim 2010 Çarşamba

stajda ki ilk gün

evet bu kız bildiğiniz öğretmen olma yolunda emin adımlarla yürüyor:) öğretmen lisesi üniversite derken sıra geldi staja.. hayatımın en zevkli günlerinden biriydi dün. çok heyecanlıydım. sabahın köründe kalktım yola çıktım. hocamla birlikte günün ilk dersine girecektim.

öğrencilerin ilginç bakışlarıyla öğretmen masasına doğru ilerledim. hocaya "hocam kızınız mı?" bile dediler. biri " öğretmenim abla niye konuşmuyo?" dedi. o çocuğu parçalıcaktım, ben heyecandan ölüyorum zaten üstüme geliyor. hoca da cevabını verdi" o abla değil öğretmen" böle bi artizlendim ki o an inanamazsınız. sonra hoca döndü bana "o size kendini tanıtsın isterseniz" dedi. ben hocaya kaş göz yapıyorum hayır daha değil falan gibi ama :) faydası yok titreyen bi sesle adımı okulumu falan saçma sapan şeyler söyleyiverdim.-o an ilkokulda ayağa kalkmış kendimi tanıtıyormuş gibi hissettim, annemin babamın ne iş yaptığını söylemek bile geldi aklıma:)-sonra öylee işte dedim bitirdim. o kadar kendime güvensiz görünüyordum ki utandım kendimden. güldüler bana o veletler.gerçekten çok utandım. ama diğer sınıfta daha kendimden emin konuştum beni sevdiler de:) kızlar ayy çok tatlı falan dediler:P diğer sınıfta ise güvenim bi kat daha arttı vücut dilimi de kulanarak konuşmaya başladım. artık dördüncü derste ise tamamdır dedim içimden yapıcam ben bu işi. öğrencilerle birebir dialoga da girdim falan rahatladım biraz. hocamın dediklerininde faydası oldu tabi. onları bebe olarak gör, büyütme gözünde dedi. şimdi hepsi gözümün önünde konuşmasını bilen, okul üniformalarıyla kundaklanmış bebekler:P şaka bi yana da hepsi canavar gibi. biz böyle değildik. çok fena bi jenerasyon gelio çatır çatır :)

en ilginci de liseye kadar hep o sıraya geçen ben olmuştum zil çaldığında. ya da ilk zil hep benim içindi. şimdi ilk zili duyunca kale bile almadan ikinci zili bekler olmak çok hoş bi his:) öğretmenler odasında çay saatinde takılmalar falan:P öğrencilerin koridorlarda merhaba öğretmenim diyerek yanımdan geçmeleri hepsi çok güzell:)

büyüdüğümü bi kez daha hissetmek, belki de buruk bi şekilde.. hep geçmişe olan özlem vardır ya, inatla zamanı yaşamayı istememe durumu yani..

nese aslında gerçekten güzel bi meslek seçmişim onu anladım. gerçi bi seçim yapamadım her şey şans eseri önüme geldi ama güzel bi şansmış.. umarım bundan sonra da her şey güzel olur, şansım yaver gider inş :)

1 Ekim 2010 Cuma

her şeyden habersiz beta balığı..


ivet bunalım günlerden biri daha geçti gitti. parasızlık canıma tak etti şuanda. şu ayı bi atlatsam rahata kavuşucam ama bakalım inş. bugün staj için alışık olmadığımız klasik bi kaç kıyafet bakmaya çıktık arkadaşlarla. ben de neyime güvenip çıktıysam, sanki param var da cimrilikten ödenmio o faturalar aidatlar. gittik gezdik naiutilusu bi güzel ama ben yalandan gezdim. bişi alamadım tabiki. ama vazgeçemediğim bi huyum var cebimdeki son para dahi olsa canım ne isterse onu yerim abicim:) gittim öle de yaptım. oysa yemekhaneye gidilcekti bu akşam idareli oluncaktı da, ben buyum işte yemeğe verdiğim paraya acımıyorum. tabi gündüz yemeği erken yediğim için gece erken saatte karnım acıktı. evde ne var ne yok diye bi arandım. pakette taneleri sayılabilecek bi makarna buldum. ve onu sevdiğim şekilde özenle bezenle pişirmeye başladım. makarna bi yandan pişmeye devam ederken de fatmagülün suçu ne? dizisinde ne olup bittiğini de kaçırmamak adına salona girip çıkıyordum. gözüm birden sehpanın üzerindeki fanusta bulunan, ev arkadaşımın sevgilisinin hediye ettiği beta cinsi balık gözüme takıldı. birden aklıma balık ekmek yemek istediğim geldi. sonra kendimden korktum bi süs balığına bakarak bunu nasıl düşünmüştüm. oysa o fanusta her şeyden habersiz, keyifle, bi kaç saniye sonra ona doğru baktığımı bile unutacak şekilde yüzüyordu. ben öğrenci ve açtım her şeyi yapabilirdim...

ama makarnayı tercih ettim tabi:)

29 Eylül 2010 Çarşamba

ya böle elalemde görüyorum özene bezene ilişkiler falan. ama ben hiç böyle bir şey yaşamadım sanırım yaşayamıcağımda. imreniyorum sürekli birbirini arayıp, birbirinin üzülmesinden korkan insanların ilişkilerine. yok olmuyor yani. kendi beceriksizliğime veriyorum aslında da nese.
aslında bunlar sorun bile değil çok şükür de. sadece istanbula geldiğimde duyduğum bi eksiklikti dile getirmek istedim. dile getirdim bitti :P

25 Eylül 2010 Cumartesi

millet istanbula koşa koşa gider, benim 4. yılım olmasına rağmen her yıl olduğu gibi oturup ağlayıp çocuk gibi, gitmek istemiyorum diyorum herkese. bi annem anlıyor her zaman ki gibi ama ona da belli etmek istemiyorum. istanbuldaki evin durumu ben gitmeden karıştı zaten. kendimi kavgaya kurup gidiyor gibiyim. adeta biri bana bişi sölesin dalayım diye bekliyorum. son seneyi hayırlısıyla atlatabilsem güzel olacak. ayrıca burdan giderken hissettiğim şeyi anlamayan bi insan var ki ona sonra değinicem..

midem uzun zamandır çok iyiydi. bi haftadır beni mahvediyor yine. sinir stres hepsi bunların!

döneme berbat, nefret ötesi hisler barındığım bi hocayla başlayacağım sabahın 8 buçuğunda... hayırlı olsun dönemimiz tek dileğimiz, okulu uzatmadan bitirebilmek inş.

21 Eylül 2010 Salı

ben büyüyünce "prenses" olcam bi kere


sanırım masalsı bi ilişki istiyorum. mümkün mü bilmiyorum ama sanırım ancak o insanla hayatımı paylaşabilirim,ona gerçekten aşık olabilirim. bana kendimi bi prensesmişim gibi hissettirmeli. belki uzak diyarlardaki bi ülkenin prensesi olamayabilirim ama onun prensesi olabilirim. bana bakarken bile sakınmalı. beni üzmekten korkmalı.. -aynı şekilde ben de tabi, o da benim prensim bi yerde:)-çünkü beni üzerse kral babam onuuun taaa.. ülkesini altüst eder :D savaş çıkar vallahi billahi. zaten kral babam beni başka bi ülkenin prensiyle evlendirmek istiyor olabilir. hiç acımam o başka ülkenin prensine varırım. varırım tabi boy boy da junior prenslerimiz olur o da çatır çatır çatlar.

ya da kral babamın bi adayı yoksa beklerim şatomuzda beyaz atlı prensimi yerim içerim faydalanırım kraliyetimizin hazinelerinden. hiç hiç beni kızdırmasınlar uyuyan güzel gözünü açtı bebişim. yok artık öle.

beyaz atlı prensim gelmedi diyelim, saçlarımı biraz daha uzatırım salarım bizim pencereden :P ya da ne bilim bi kaç cücenin yanına yerleşirim, bol bol da elma yerim denk gelene kadar, selvi boylumu beklerim uyuyup. zaman çabuk geçer hem hihih:D

aslında kurbağa öpmekten de tiksinmeyebilirim..

saat de gece yarısını çooktan geçmiş bense hala kendimi balonun en güzel prensesi zannediyorum. gerçek hayata dönüp, yerdeki bal kabağını da kaldırıp, uyuyayım bari :)

9 Eylül 2010 Perşembe

iyi bayramlar!


yeaa bayram geldi. yaşasın mutluyuz, bayram, şeker yicez falan:P

ya küçükken bayramları da sevmezdim ben. ne kadar somurtkan hiç bişeyi sevmeyen biriymişim yahu. bu aralar onu sevmem bunu sevmem diye pek bi yazı yazar oldum. ama neden sevmezdim bayramları anlayacaksınız beni inanıyorum. şöle ki bayramlarda hep evde otururduk. misafirler bize gelir giderdi. ailenin en büyüğü bizim alt katımızda oturduğundan ötürü oraya gelen misafir bize de gelmiş sayılırdı. pek bayramlık giymeye bile gerek kalmazdı. getir götür işleri yaptırırlardı köle gibi kullanırlardı beni. ayrıca sürekli gelen misafire şeker uzat diye de ikazlarda bulunurlardı insanların içinde. sanki hiç bi iş yapmayan şeker tutmayı bile yapmak istemeyen biri gibi "hadi şekeri tutsana kızım" derlerdi. e tabi böyle dedikleri için istemeyerek bana verilen bu kutsal görevi yerine getirirdim. çünkü o demese ben biraz sonra o şekerleri alıp gelen misafirlere ikramda kendim buluncam zaten ama birinin bana yapacağım işi sölemesinden de hiç hoşlanmam ki!

diğer bir kötü yanı ise akrabalarım içinde benle yaşıt pek çocuğun, kuzemin olmamasıydı. en yakın 5 yaş büyük bi kuzenim vardı, o gelince pek bi sevindirik olurdum, şeker faslı bitince evin bi odasında abim, o kuzenim ve ben yapmadığımız şebekliği bırakmazdık. süpermen olurduk koltuklardan atlardık, koltukların döşemelerinden araba yapardık,ateri oynardık, sonra dövüşürdük falan:) ki ben içlerdinde tek kız olduğumdan dolayı pek söz hakkım olmazdı tabi seçeceğimiz oyunda, benim sindy bebeklerimi napsınlar dimi. ki dövüş olayında da ilerlemiştim abimle oynarken. sonra yine kuzenlerimin bayram günü ziyaretine geldikleri bi gün yine böle kenara çekilmiş erkek oyunları oynarken kuzenime sağlam bi sağ kroşe geçirmiştim, dişi kanamıştı falan çok korkmuştum ağlamıştım. işte o günden beri karşıma çıkamıyor pek kendisi :P

neyse konuyu uzattım bayramı sevmeme nedenlerimden biri de işte bu. akrabalarda yok yaşıtım. evde oturmak zorundayım ayrıca. komşu çocukları falan da kalmıyor tabi onlarda bayram ziyaretlerinde. sölediğim hep bi laf vardı o zamanlar ;"büyüyünce ah nerde o eski bayramlar demicem ben ne güzel" derdim :)

he bi de bayram sabahları erken kalkamadığım için annemle hep kavga ederdim. yarın da buna benzer bi tablo beni bekliyor sanırım geç yatıcam her zamanki gibi bakalım :) aslında yarın büyük bi kahvaltı olayı da bizi bekliyor, erken kalkmalıyım her türlü.. kalabalık bi aile kahvaltısı var herkes bi arada olacak inş:) umarım eski bayramlarımı aratmayacak güzel bi bayram geçiririm inş, siz de tabi:)

klasik uyarılardan biridir ama şeker olayını abartmayalım tabi. ben haddinden fazla şerbetli tatlı yediğim için bu uyarı öncelikle kendime hatırlatma babında:)

tekrar iyi bayramlar herkeseee:))

ayrıca kırmızı ayakkabılarla ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum. kendileri benim çocukken bayramda aldığım kırmızı aykkabılarama benziyor. uyumadan önce başımın ucuna koymuştum çok sevinmiştim onları aldığıma. bayramlarda her ne kadar canım sıkılmış olsa da, bayramları öyle hatırlıyor olsamda; bu kırmızı ayakkabıların bana yaşattığı mutluluk unutulmaz, paha biçilemez:)

8 Eylül 2010 Çarşamba

gün geçmiyor ki garip rüyalar görmeyeyim


rüyamlarımda bile kediler var her yerde kediler kedileer :)
rüya şu ki, kedinin biriyle bir yerde buluşmak için önceden anlaşıyoruz. kediyle buluşmayı konuşurken rengi siyahtı, fakat daha sonra tekir bi kediye dönüştü buluştuğumuz yerde:)
nese sonra buluşma yeri pazar gibi bi yermiş. tezgahları geçince kediyi biraz ileride oturmuş beni beklerken görüyorum. yanına gidiyorum. cebimden 1 lira çıkartıyorum ve kediye uzatıyorum. kedi bana boş boş bakıyor. sonra elimi bir kez daha cebime atıp 1 lira daha çıkarıp kediye uzatıyorum ama kedi 2 liradan da memnun olmamış gibi yüzüme bakıyor.en sonunda 3 lira uzatıyorum. kedi nedense 3 liraya haddinden fazla seviniyor:) sol patisiyle öle bi kavrıyor ki 3 lirayı, yelpaze gibi açıp patilerini, yüzünde de pis bi gülümseme:)içimden de "bu kediye yemek alsaydım daha iyi olmazmıydı parayı n'apacak" diye düşünüyorum.

hayır olsun diyelim, gündüz niyetine olsun diyelim. diyelim bunların hepsini lütfen:)

not:o gece iftar sonrası bahşiş toplamaya gelen davulcuya 1 lira vermiştim bozukluğum olmadığı için. evde de yalnızdım zaten. davulcu da bi memnuniyetsiz bakmıştı yüzüme, o bakışlar beni baya etkilemiş sanırım:)

1 Eylül 2010 Çarşamba

ve eylül gelir...


eylülü hiç sevmiyorum. tabiiki de nedeni okulların açılıyor olması. çocukluğumdan beri hiç sevmedim şu ayı ya. eylül o kadar anlamsız ki zihnimde eylülle ekimi birbirine karıştıracak kadar. hangisinin önce geldiğini hatırlamak için bi ayları ezberden sıralarım aklıma öyle gelir bu yaşımda bile.

eylül deyince aklımda sarı rengi beliriyor direkt. ki sarıyı da hiç sevmem -yanında laciverti olmadıkça :P-.
ayrıca üstüne bastığında çığlık atarcasına çatırdayan sarı yapraklar,ne giyeceğini bilemeyeceğin bir hava,.. zaten doğa ölmeye başlıyor bi sonraki bahar ayında canlanana kadar. sıkıntı stres yani. daha ayın 1inden bunalıma girdim şuanda.

takvime baktım bugün. eylülün 1i gibi hatırlamıştım. 31 ağustosu görünce güzel bi oh çektim yani o derece vahim eylüle karşı hissettiklerim..

millet dağılışıyor okullarına falan.. yalnızlık çekiosun okulun açılana kadar. okula gidince evinden kopmuş olmanın burukluğunu yaşıosun bi süre. gittiğin yere alışmaca falan. gerçi mezun olacağım bu sene eylülü biraz daha az dert edicem . ama öğretmen olacağımı da unutuyorum. yanlış bi meslek seçtim işte bir kez daha yüzüme vuruldu bu şekilde:)

kızım olursa koyacağım en son isim de eylül olur tabiki de malum:)

keşke eylül bana güzel bir şey yaşatsa bu yıl. ve eylülü hep güzel bir şekilde ansam, bu güzel ramazan ayında barışsak ne güzel olurdu:)

23 Ağustos 2010 Pazartesi

saat üç olmuş...

geceme güzellik katan o güzel rüzgar,
odamın penceresinden içeri vuran ay ışığı,
ve james blunt dinlemek..

o rüzgar her yüzüme vuruşunda, saçlarımı havalandırdığında adeta üstümden bütün hüznü alıp gidiyor gibi...

mutluluk...
huzur...


geceyazankedim bu güzelliğin farkında olmayarak bilmem kaçıncı kata çıkmış olan karıncaya her ne kadar takmış olsa da güzel bi gece kabul etmeli:)

18 Ağustos 2010 Çarşamba

çocukluk korkuları 1: üvey evlat olma



çocukken evlatlık olduğumu düşünürdüm. ailemdeki büyüklerimde bu konu üzerinden espiriler yapıp kafa bulurlardı sağolsunlar. özellikle babaannem beni çok gıcık ederdi. zaten küçüksün, nasıl dünyaya geldiğini anlayamıyorken- ki sık sık buna dair sorular sorardım her çocuk gibi- babaannem beni hastaneden aldıklarını söleyip dururdu. annemin doğum yaptığı gün hastanede roman bi vatandaşın da doğum yaptığını söyler ve bebeklerin karıştığından da emin konuşup-esmer oluşuma ima da bulunur- beni deli ederdi. ya ne gerek var böle psikopatlıklara babaannem ya kaç yaşında çocuğum zaten:)

ki bi gün annem benim istediğim bişeyi yapmadığında "ben zaten üveyyiiiim gidiiiceem bu evdeen deyip" eski küçük bi valiz vardı, ona eşyalarımı toparlamaya çalıştığımı hatırlıyorum. bi yandan da bayaa ağlıyorum gitmekte istemiyorum hani. bekliyorum ki annem "dur gitme yavrum, kızanım sen bizim bitanemizsin. dur sensiz naparız biz" gibisinde yalvarsın. ama annemde tık yok tam tersine" git, nereye gidiceksen git!" dedikçe ben daha da yırtınarak ağlıyorum tabi. o kadar küçük çocuğum nereye gidebilirim ki, annem de pisliğine basıyo damarıma :) ben bi yandan valizi hazırlamaya devam ederken "nereye giderim yahu annem cidden beni gözden çıkarmış istemiyo baksana ya!" diye düşünüyordum. sonra annem bir iki güldü yüreğime su serpildi adeta, vallahi:) ilahi anne şaka haaa :) ahahaa ne komikti annem ya yapma böle şeyler demedim tabi :) barıştıktan sonra bir iki naz, ağlama daha yaptım, sonra dizine yattım uyudum gönül rahatlığıyla:)

annem nie böle şeyler yapıosun ki sen... küçücük kalbime indirceksiniz babaannem bi yandan sen bi yandan:)

günler geçtikçe üvey olmadığımı anladım:) yüz olarak anneme benzediğimi farkettim büyüdükçe:) huy desende babaannem ve babam:)

geçenler de kan grubu muhabbeti açıldı arkadaşlar arasında.daha önce hiç ailemin kan grubu şu benim bu tarzında bi değerlendirmede bulunmak aklıma gelmemişti. hiçbir çaprazlamada benim kan grubumun çıkma durumu yok gibiydi. gerçekten üvey evlat olabilir miydim çocukken düşündüğüm gibi. anılarım belirdi bir bir, 15-16 yıl sonra:) ki yine korkularım boşaydı:) annemle babamın kan grubunu yanlış hatırlamışım oysa:)
hep bu küçük emrah filmleriyle büyümek bizi böyle yaptı!

14 Ağustos 2010 Cumartesi

kime nasip olur rüyasında spidermani görmek :)


ben evet gördüm böle maskesini çıkarmıştı falan. ama maskenin altından Tobey Maguire çıkmadı maalesef. ama yine böle sarışın üçgen vücutlu biriydi, ben bilmem:)film sahnelerindeki gibi hava karanlıktı.ayrıca bi gökdelenin üst katındaydık:) etrafımızda örümcek ağları sarkıyo bizden daha yüksek olan binalardan falan öle bişi:D ama ters giden bişeyler vardı. örümcek adam çok üzgündü, bi pişmanlık vardı neden bilmiyorum. yanımda bi kız arkadaşım daha vardı. o nie vardı anlamadım gerçi:) o saatte bi oğlanla ıssız bi yerde yalnız kalmama bilinç altım olabilir die düşündüm :) rüyamda asılıyomuydum tam hatırlamıyorum ama gece uyanınca "yuh! herhalde rüyasında örümcek adama asılan tek adam benimdir!" diye düşündüğümü hatırlıyorum. tabi gece rüyadan sonra uyanınıp tekrar uyuyunca rüyayı tam hatırlayamadım:) rüyam taa iftar öncesi aklıma geldi.
neye yorulur bu rüya bilmem ama okuyan şahsiyetlerin, üstümün bi bölümünün açık kaldığı konusunda hemfikir olduğunu duyar gibiyim :)

11 Ağustos 2010 Çarşamba


Barış Manço'nun bu şarkısını ilk defa duydum. "Baba Bizi Eversene" adlı filmde evin yaramaz oğlanı, evdeki bebeğin ağlama sesini evin sakinlerinin duymaması için bu şarkıyı yüksek sesle dinliyor. biz orda tanıştık, bilmeyenler varsa eğer, siz de tanışın :)

8 Ağustos 2010 Pazar

bunalım bi yazı daha !


şuraya bi kaç eğlenceli bişi yazabilmeyi çok istiyorum aslında. yine bişiler kötü gidiyor gibi... kendi kendimi kötüye itiyor gibiyim. aslında hayatıma başka bi açıdan bakabilmeyi başardığımda öle mutlu olabileceğim anlar,şükrettiğim şeyler var ki.. ama gel gelelim hayatımdaki en ufak bi huzursuzluk her şeyi anlamsızlaştırabilliyor. elim kolum güçsüzleşiyor gibi. mantıklı düşünebilme tabirini dair bilmiyormuş gibi en anlamsız hataları yapıp mutsuzluğuma mutsuzluğu katıp, bi kaçla çarpıp, karesini alabiliyorum gibi bişi. sonra ne mi oluyor; hayatımı gözden geçirme safhası, bunalım takılmacalar falan filan. sonra bir iki mutlu oluyorum her şey çok güzel gidiyor ama mutlu olmaktan bile korkuyorum. "ben yine mutsuz olmayı başarırım!" diyorum, ve gerçekten başarıyorum da.
sonra malum tekrar başa al, bu yazıya benzer şeyler yaz bi yerlere. sonra üç nokta koy devamı gelir zaten...

27 Temmuz 2010 Salı

ay ay zor bi gündü zor...

dişlerimle ilgili gördüğüm tedavi dolayısıylen şuanda konuşma yasağı içinde bulunmaktayım.
damağımdaki dikişlerin de açılmaması için konuşmamam önemli ayrıca gülmemem de tabi :)
al işte ne kadar dikkat etsemde hayatımda hiç istemediğim kadar konuşmak ve gülmek istiyorum (bazı şeylere rağmen).

evdekileri de bi gülme aldı yarabbim:) kendimizi sıktıkça daha çok gülüyoruz ve benim canım acıyor :(

berbat espiriler yapan bir arkadaşım var eksik olmasın. bu akşamda attığı msjlarla kötü espirilerini esirgemedi.daha önce hiç güldüğümü hatırlamıyorum en fazlaa 'off yapma!' diye tepkiler vermişimdir ama bu akşam güldüm, evet güldüm:) o kadar vahim durum..

konuşamamamdan istifade edenlerde vardı tabi. uyuzlaşmalarımızla meşhur abimin arkadaşı! cevap veremeyeceğimi bildiği için gıcık edici cümleler saydırdı gitti iyileşince gösteririm ben ona!

azeri bi doktorum var. ilginç insanlar hep beni bulur zaten. bütün implant boyunca azerbaycana bilmem nereye yapacağı seyahatleri anlattı durdu. ağzımın içinde olanlardan bihaber, dediklerine gülmemek elde deildi. sorduğum sorularla, ağlamaklı bakışlarımla da doktoru çileden çıkarmadım da değil, e bana yakışanda buydu tabi:)

çok panik olduğum için sürekli iyi misin deyip durdular. ağzımın içine tutulan ışığın yönü değişmiş tam gözümün içine geliyordu. ben de gözlerimi kapattım,yüzümü de ekşittim doğal olarak. iyi misin iyi misin diye bağrışları vardı sormayın. dedim acaba bu kadar riskli bi durum içerisinde miyim yoksa benim korkmamla alakası mı vardı. ilginç geldi :/

ya bi de diş hekimleri neden yakışıklı olur anlamıyorum, bi diş hekimi de çirkin olsun implantlı dişimi kırıcam :D

yaklaşık 5 yıldır dişle ilgili tedavi görüyorum. diş hekimliği okusaydım mezun olucakmışım neredeyse:)

ayrıca çorbayı pipetle içmek de harika bir şeymiş söylemeden geçemicem. bundan sonra bi alışkanlık olabilir bende:)

babamın yemeğe düşkünlüğü ben pipetle çorba içerken bile devam ediyordu. 'baba yeme, ben şorbamı içıp gıdeyim şonra ye' desem de kar etmedi. sus konuşma bişi olcak dikişlerine dedi sağolsun, düşünceli adam:D

beklenen kadar ağrım sızım olmadı çok şükür ama yüzüm şişti, ama buna da şükür. e o kadar makineyle bıızzzttt diye kemiğimi oydu olsun o kadar.kafamın titreşimlere karşı koyamamasını hissettim. o an acaba anestezi olmasaydı ne hissederdim die düşünceler içerisindeydim. anestezi filmini anımsadım bir nevi :/

bide buz torbasını yüzüme direkt uygulamadan ötürü buz yanığı denen bişi yaşıyorum sanırım. onun dışında iyiyim Allah'a şükür.ve inşallah da tedavimde ters giden bişeyler olmaz ve iyi olurum :))

şimdi gidip buz torbamı tazelemem lazım..

26 Temmuz 2010 Pazartesi

yalnız kalmak istemiyorum yine...
her zamanki gibi uyusam geçse diye beklesem geçmez... uyudum diyelim sabah uyandığımda aklıma geldiğinde içimdeki sıkıntı ikiyle çarpılcak biliyorum.
öle bişey ki içimi büküp büküp duruyor.
düşüncelerim iki dakika sonra saçma geliyor.
telefonlarımı kapatım bir daha açmamak istiyorum.
bir şeyler umut etmek bile istemiyorum. her bi beklenti daha bi üzüntü içine sokuyor beni...
en acı şarkıları dinlemek istiyorum canımın yanmasına acı katmak istiyorum.
bütün gece dolunayı izlemek istiyorum...
derdimi oturup sabaha kadar abimle paylaşmak isitiyorum bana destek olmasını istiyorum ilk defa içimdeki kopan şeyleri ona anlatmak istiyorum. bana kızmasına da razıyım ama arkamda bana aslanlar gibi destek olmasını istiyorum. ona sarılmak istiyorum, ona daha önce küçükken gökgürültüsünden korkarken sarılmıştım doya doya...
ağlamak istiyorum ama kimse görmesin, utandırmasın beni istiyorum.
ömrümün bir dakikasını bile boşa geçirmemek istiyorum, düşünmeye fırsatımın olmaması için...
bir daha kimse beni incitmesin istiyorum...
şuan üzgün olmam da o insanın hatası varsa kendi hatalarımın da olduğunu biliyorum. bidaha yapmış olduğum bu hataları da tekrarlamamak istiyorum.
beni bu kadar zayıf kılan insan için sadece bir tane iyi dilekte bulunabilmeyi istiyorum. kötü biri olmadığımı hatırlamak istiyorum.
şimdilik bu kadar...

16 Temmuz 2010 Cuma

EVlendirilmeLİLİK


daha 20 yaşındayım ama evdekilerde bu kız evde kalıcak napıcaz korkusu başladı ya. ağzımı yoklamalar falan filan. her bi arayan arkadaşımı 'kim bu, nereli, ne okuyo?' diye fazla ayrıntılı soru sormalar. iyi abimi evlendirdiler sıra bana gelmiş cidden. millet diyodu 'hadi hayırlısı sıra sana geldi.' die aldırış etmemiştim ama annemlerin sanırım baya dikkatini çekmiş. ya düğün yapmak güzel mi geldi anlamadım ki. abim bile artık çocuk gözüyle bakmıyo evlilik espirileri falan yapmaya başladı benim üzerimden. ergen psikolojisiyle ben büyüğüm bana çocuk demeyin diyodum ama şimdi 'ya ben daha çocuğum!' diye haykırmak istiyorum :)
bi de demezler mi sen o abinin düğününde o topukluları giymicektin diye! imalı imalı :)uzun boyluların evde kalma durumları da biraz olabilir ama uzun oldukları için değil. insanların hep eleme durumları yok mudur, kriter yani? ya bu hareketinden hoşlanmadım yok şurası burası falan uzar gider. ama bizde bi tane kriter daha var şu boydan aşağı olmayacak. belki bahane gibi gelebilir kulağa :D ama gerçekten:) kısa boylu kız arkadaşların şansı daha yüksek bu yüzden :D
bu sene farkettimde ne çok insan evlendi yahu! moda oldu sanki. ayrınca tvdeki evlilik temalı programlarda çoğaldı. ya da benim algıda seçiciliğim iş başında :) e bi dünya insan bana böle bi muamele yaparsa ben de acaba diyorum haklılar mı :)
abimin düğününde de çiçeği ben kaptım:) ama ben olayı betimlersem şöyle ki; düğün bitmiş gidiyorken 'yengeee çiçeği atmadın!' diye bağırmış olan ben başka rakiplerimin olmadığını farkedince 'bari formaliteden at da adet yerini bulsun.' dememle birlikte çiçeği yere atmayı beceren yengem, görümcesinin evde kalmasını isteyen kötü bi yengedir :) çünkü hemen arkasına yere bırakıvermişti adeta :) bense 2-3 metre arkasında bütün dikkatimi vermiş çiçeğin ellerimin arasına düşmesini hayal ediyordum. çiçeği yerden alırken etrafımdaki insanların kahkahaları da ayrı bi keyif vericiydi tabi. aaa kıza bak o kadar tek başınaydı çiçeği kapmak için ama evde kalıcak kurtuluşu yok dercesine:)
ama işin acı bi yanı var ki o da benim içimi yakıp bitirio. 3 yıllık bi ilişki.... geleceğini onun üstünden kur halay et ve.... ayrılık... sonra hayallerinde yeni bi gelecek oturtmak için çabala dur. yeni biri olacak gibi bile olsa önce güven ara sonra o güveni sarsacak durumlar olsun yine en başa sar. işte sanırım insanlar bu yüzden evliliklerden uzaklaşıyor.
zaten şaka bi kenara ailemin de yarın beni evlendireceği yok. ama en azından evlilik öncesi gerçek bi ilişkiye adım atmamı istiyorlar yaşamış olduğum şeyleri bildikleri için. ama tabi annemin kriterlerine uygun biriyle :) alın bi kriterim daha ortaya çıktı :)

15 Temmuz 2010 Perşembe

elimde koca bir bardak sütüm ve penceremden izlediğim güzel bi yağmur:)
özellikle gök gürültülü şimşekli yağmurlara karşı farklı bi ilgim var nedense..
güne geç başlamış olmanın sersemliğini unutturan güzel bir yağmur ne güzel ne güzel :)

10 Temmuz 2010 Cumartesi

abicik ve kpssli bi gün

bugün abim kpss sınavına girdi-abim 3 yıl önce mezun oldu sınava 4. girişi-.sabah onu yolcu etmeye uyanamadım, odamın aralık kapısından gördüğüm abime sadece bi el sallayarak uğurlayabildim. ama o gittikten sonra uyudum mu hayır. sınavın başlangıç saati 9dan itibaren "acaba nasıl sınav zor mu, üzgün mü, çalışmadığı matatematik onu zorladı mı" die düşünmekten yatak içinde dolandım durdum. 11de anca o yataktan çıkabildim. abim eğitim sınavı öncesi eve geldiğinde onun üstüne gitmek istemedim çok olağan bir günmüş gibi sınav hakkında hiçbir soru sormadım. içim içimi de kemiriyordu. ama o kadar da kötü görünmüyordu. evde bi kaç tur attıktan sonra o gelip anlatmaya başladı ben sormadan ama pek iç açıcı deildi durum. korktuğum başıma gelmiş ve matematik onu zorlamıştı ayrıca zaman da kalmamıştı, matematiğin kolay olduğu halde yapamadığını da kendi ağzıyla söledi. eğitim sınavına gitmek için evden çıkarken onu hiç görmemiştim. annem ağlamaklı bi halde rutin işlerini yapıyordu evde bi stres havası hakimdi ama kimse abime çaktırmıyordu durumu. sonra hazırlandık ve yengemle birlikte sınav çıkışında onu karşılamaya gittik kamera elimizde :) bu anı ölümsüzleştirmek istemiştik, ataması yapılıp bu sınava bir daha girmemesini dileyerek... sınav yerine gittiğimizde sınavdan çıkan ve sınav hakkında yorum yapan, daha önce tekrar tekrar bu sınava girmiş işsiz öğretmen adaylarını görünce bu yazın aslında benim için çok karlı olabileceğini düşünerek kpss'ye bu yazdan itibaren çalışmaya başlamayı o an içinde karar verdim. ama maymun iştahlı biri olarak bu düşüncemin çok fazla gitmeyeceğini düşünerek tekrar o an içinde vazgeçtim:) öğretmen adayları "hiç çalışmamıştım","çok zordu","matematik çok kolaydı 16 tane yapabildim zaman yetmedi" gibi cümleler kurması beni daha da streslendirdi. abim sadece 10 tane yapabilmişti ki içinden yanlışları da olacaktır. bir öğretmen adayı da geçen seneki atamayı 0,02 ile kaçırmış olduğunu söyledi. ayrıca bir sınav mağdurunun dedesi rüyasında torununun sınavı kazandığını görmüş rüyanın hayırlara vesile olmasını diliyorlardı :) ben böle milletin konuşmalarına kulak misafirliği yaparken sınavın son dakikaları yaklaşmış ve sonunda abim sınavını bitirmiş kahraman edasıyla yürüyerek yanımıza doğru yakşıyordu. video kayıt tabi malum :) onu neşeli görmüştüm. sınavının çok iyi geçmemesine rağmen keyifliydi. sonra yenge ve abimle yemeğe gittik sahile. yolda gördüğü kpss mağduru arkadaşları ile yaptığı sınav muhabbetleri de ayrı bi keyifliydi.
kpss mağduru abimle aynı bölümde okuyorum. seneye ortaya ne koyabileceğim merak konusu. babaannemin bana ayrı bi güveni var anlayamadığım :) ona göre ben çok çalışıyorum ama memleketime çok sık gelip gitmem derslerimden kalmama neden oluyor. bütünleme sınavları için okuluma gittiğimde her seferinde yaptığım devamsızlıktan dolayı kaldığımı söyler durur. her haftasonu memlekete gelişimde bana bıkmadan usanmadan "her hafta gelme be şekerim" demesine hayranım zaten :)
şu an itibariyle ile sınavın bitmiş olduğuna inanmaya çalışan abim balayı planları yapıyor, inşallah her şey gönlünce olur abiciiiim :) ben bu abime aslında sevgimi hiç belli edemem ama ne kadar çok sevdiğimi nası anlatabilirim onu da bilmiyorum:)


ps: daha önce belirttiğim şahıs arayıp bi özür bile dilemedi. teşekkür ediyorum sana...